2012'den 2013'e, Yeni Bir Yıl...

Yazıcı-dostu sürümSend by emailPDF

“Çok uzun zaman önceydi. O kadar zaman önceydi ki zaman diye bir şey yoktu. İnsanlar güneş doğup batıncaya kadar yaşıyorlardı hayatı. Bir daha hiç olmayacakmış gibi dolu ve anlamlı. Derken zaman diye üç parçalı bir şey icat etti insan. Bir parçasına dün dedi, diğerine bugün, ötekineyse yarın.

Sonra fesat karıştı zamana ve insan bugünü unuttu. Dünü düşünüp pişman oldu, yarını düşünüp telaşa kapıldı. İşin ilginç yanı tüm telaşları ve pişmanlıkları güneş doğup batıncaya kadar yaşadı. Farkında olmadan rezil etti bugününü. Dün de bugün için yarın diyordu. Bir türlü beceremedi, bir eliyle yarına diğer eliyle düne yapıştı. Bugünü eline yüzüne bulaştırdı. Mutsuz oldu insan. Ne gariptir ki yarının telaşını da, dünün pişmanlığını da hep bugün yaşadı. Ama bugününü hiç yaşayamadı.” (Oğuz Saygın, SEN düşünceden ibaretsin, Mevlana ışığında düşünce yönetimi, sf 51, 2012)

Bir koca yılı daha geri de bıraktık…

Kimimiz için, geçen bir yıl, hüzün ve ızdırap dolu bir seneydi.

Kimimiz için, belki de yeni umutların miladı idi.

Geçen seneyi de, siyasi kavga ve polemiklerle tükettik dersek, yanlış söylemiş olmayız.

Kutuplaşma…

Saflaşma…

Bloklaşma…

Hangisini seçerseniz seçin…

Pek değişen bir şey yok gibi…

Sonuç olarak, gündelik yaşamlarımızda gereğinden fazla siyasal yaşama angaje olmaktan ötürü, “Sen/Sizler” ve “Ben/Bizler” kategorisiyle, Türkiye’yi ve dünyayı okumaya çabaladık…

Geçen seneye şöyle bir baktığımızda, ön plana çıkan meseleler şu şekilde sıralanabilir:

* Şırnak/Uludere’de kaçakçılık yaptıkları esnada, silahlı kuvvetlerimize ait jetlerle bombalanarak yaşamlarını kaybeden 34 Türkiye Cumhuriyeti yurttaşı. (Kürt olmaları hiç fark etmez, sonuç itibariyle bu devletin vatandaşlarıydı. Tabii ben, bu konuyla ilgili hiçbir şey yazmadım. Bu konu üzerine bir makale yazmak da, istemedim. O sıralarda, savcılık, basın unsurlarının bu konuyu yazmalarına izin vermiyordu. O yüzden yazı yazamadım. Olay, çok farklı açılardan ele alındı. Kimi, bu insanların herhalükarda masum olamayacaklarını, sonuç itibariyle “Kaçakçılık” yaptıklarını ifade etti. Kimleri de, direkt olarak bu grubu, terör faaliyetleriyle ilişkilendirdi.)

* Genelkurmay eski başkanı Sayın İlker Başbuğ’un, “Terör örgütü yönettiği” zannıyla tutuklanması da, yine geçen sene hepimizi etkileyen bir başka husus idi. Sayın Başbuğ, neredeyse bir yıldır, tutuklu olarak dava seyrini beklemekte.

* Yine, geçen yıl, Türkiye ekonomisi, büyümesini görece olarak diğer ülkelere göre pozitif açıdan sürdürdü. Türkiye, ekonomik büyümesini ihracata dayalı olarak sürdürmekte. Geçen sene de, Türkiye ekonomisinin görece büyümesinde, ihracat ayağının büyük payı vardı. Fakat, burada esas mesele, Türkiye ekonomik olarak, Avrupalı ülkelere göre manalı bir biçimde genleşme sergilediyse de, esas sorun, bunun, büyümenin; “Yükte ağır Pahada hafif” ürün portföyüyle kotarılmış olmasıdır. Zaten iktisatçılar, bu durumu, zaman zaman dile getirip, eleştirmekteler.

* Kürtaj meselesi de geçen sene kamuoyunca çok fazlaca tartışıldı ve durum, ilgili kesimlerce kırıtize edildi.

* Bir başka önemli husus ise, başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın, dış politikada Suriye rejimiyle çok fazla uğraşması ve içeride bekleyen sorunlara da yeterince çözüm bulamamış olmasıydı.

* Belki de muhalif kesimde, en fazla eleştiriye ve infiale neden olan gelişme ise, “Cumhuriyet Yürüyüşü” esnasında yaşanan tatsız olaylardı.

Buraya, her şeyi almak mümkün değil.

Fakat, ilk bakışta göze çarpanlar böyleydi diyebiliriz.

Önümüzde yeni bir sene var ve halolması gereken sorunlar yumağı, Türkiye’nin ilgililerini beklemekte.

Bu sene de en çok odaklanacağımız husus, terör olgusu olacak. Siyasi iktidarın, terörü çözme aşamasında ne kadar samimi ve başarılı olacağına, bakalım bu sene şahit olabilecek miyiz, şimdiden bir şeyler söylemek zor gibi. Çünkü, AK Parti’nin terör meselesinde geçtiğimiz 10 yılda çok başarılı olduğu söylenemez.

Bir başka mesele de, ekonomik dinamikler olacak.

Her şeyden önce…

İşsizlik…

İşsizlik, hâlen memleketimizde en önemli sorundur.

İstihdam olanaklarının düzeltilmesi; işgörenlerin ekonomik durumlarının asgari ücretten ziyade “Asgari Yaşam Düzeyine” çekilmesi, çok daha önemli makroekonomik sorunlardandır diye düşünmekteyim.

Biliyorsunuz; siyasi iktidar, yeni yıla zamlarla start verdi. Halkın kullanım alanının birebir içinde olan birçok emtia kalemine zam yapıldı; ve sanırım yapılamayanlara da, ilerleyen süreçlerde yapılacak gibi…

Bunun karşılığında, tüketicinin, emeklinin, işçinin, hanehalkının, alımgücünü güçlendirecek ve arttıracak bir gelişme yaşandı mı derseniz, yanıtımız maalesef, hayır olacaktır.

Hükümetimiz, gerçekten de çok meşakkatli mesailer neticesinde, tüm “Şartları ve Olanakları”(!?) zorlayarak, emekçiye ilk 6 aylık için 774 TL asgari ücreti layık görebildi.

Emekli ve memurun da durumu ortada.

Geniş kitleleri kucaklayacağını ifade eden bir siyasal erkin, kimleri ihya ettiği de ortada.

* * *

Acaba, gerçekten de 21.yy. Türk asrı mı olacak?

Bazen okuduğum köşeyazarlarınca, 21.yy.’ın Türkiye’nin yüzyılı olacağı, merhum Cumhurbaşkanı Sayın Turgut Özal’a dayandırılarak dillendirilmekte.

21.yy’da Türkiye olarak, Türkiye Cumhuriyeti Devleti olarak, ülkemizi, oynanan küresel oyunlarda, oyun belirleyici pozisyonuna getirebilecek miyiz?

Ortadoğu Bölgesi…

Kaynayan bir Suriye Devleti… İnsanlarını acımasızca bombalayan diktatör… Ve, Türkiye olarak, sanki çok fazla Suriye’ye angaje olmuş durumdayız.

Irak’ın kuzeyindeki otonom Kürt Devletiyle artan ilişkiler. Özellikle, başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın bizatihi kendi inisiyatifiyle arttırdığı ticari ilişkiler. Irak’ın kuzeyindeki otonom devletin sahip olduğu doğal kaynak rezervleri.

Türkiye’nin; 2029’lu yıllara, yani Cumhuriyetimizin 100. yılına yönelik iddaalı hedef ve projeleri…

Tabii ki, böyle hedefler de, ülkemizi enerji bakımından güçlü kılmak durumunda bırakıyor. Bırakmak zorunda. Türkiye, 500 milyar $ ihracat rakamına ve kişibaşına 20000$ gelir hedefine, ancak enerji bağımlılığını en aza indirdiğinde ulaşabilir veya ulaşması “Olasıdır”!

Türkiye’nin ağırlıklı olarak enerji ithalatı yaptığı ülkelere bakıldığında, iki ülke ön plana çıkmakta:

Rusya ve İran.

Suriye siyasetinden ötürü, bu iki ülke ile geliştirilecek veya sürdürülecek dış politika, önemli gelişmelere neden olabilecektir.

Irak’taki parçalı siyasi yapının, Türkiye ile olan siyasi ilişkilerde ve işbirliklerinde önemli bir parametre görevi görmesi ve merkezi yönetimin Şii odaklı olması ve yine Türkiye’nin Sünni siyasi ittifaklarla yakınlaşması; ileride Türkiye’nin yine bir başka görece sorunlu alanı olabilecektir.

İran rejiminin de, Türkiye ile olan ilişkileri, önümüzdeki süreçte ehemmiyet kazanmaya adaydır. İran’ın Türkiye’nin Suriye politikalarını eleştirmesi ve İran’ın en yetkili merkezlerinden âdeta Türkiye’ye “Tehdit” meyanında beyanatlar verilmesi, Türkiye-İran ilişkilerinin de nereye evrileceğini merakla beklememize neden olacaktır.

Şurası kesin; Ortadoğu’da kartlar yeniden karılacak.

Ve Türkiye, bu yeni düzende pasif bir konumda olmamalı.

Yalnız unutulmamalı; Türkiye, emperyalist bir ittifakla baş ederek, emperyalist her türlü oyunu yenerek ve savaşım vererek kurulmuş bir ülkedir.

Emperyalist yeni kapitalist sistemin müttefiki/taşeronu de/da olmayalım.

Evet, eski bir yıl geride kaldı ve yeni bir yıla girdik…

Yeni yılda da gördüğünüz gibi, “Eski yıldan bakiye” meselelerle iştigal olacağız gibi.

İşin ilginç yanı, bugünde-2013 yılında-, geriden gelenlerle boğuşacakken ve geleceğe köprü atacakken, şimdiye/bugüne vakit kalabilecek mi?

İyi seneler…   

 

Erhan SALMAN

erhan.salman@politikadergisi.com

Yorumlar

Yeni yorum gönder

Bu alanın içeriği gizli tutulacak ve açıkta gösterilmeyecektir.
Doğrulama
Dikkat: Sitemize üye olan takipçiler "Doğrulama" uygulamasından muaftır.