Temmuz 2013

Siyasi Fırtına Bitti Politika Başladı

KKTC'nin 2 büyük partisinden birisi olan Ulusal Birlik Parti'sinin Ekim 2012'de yapılan Kongresi ile KKTC'de başlayan siyasi çalkantı, tam 9 ay sürdü ve dün yapılan Milletvekilliği seçimleri ile de son buldu.

KKTC'nin siyasi tarihi, geçmişinde hiç yaşanmamış olaylara tanık oldu bu süreç içinde. Kendisinin Milletvekili seçildiği ve iktidarda olan kendi partisi aleyhine, hırsın mantığı geçtiği noktada "Güvensizlik Oyu" veren milletvekilleri ile tanıştı KKTC halkı.

KKTC'nin siyasi tarihine ise, bu dokuz aylık süreç içinde yaşanılan ibret olacak davranışların, kararların ve ilginç olayların kaydı bir daha silinmemek üzere düştü.

Geçici hükümetin ortaklarından birisi olan TDP'nin erken seçimden beklediğini bulamadığı kesin. Belli ki Çakıcı bütün gayretine rağmen KKTC halkını kendine inandıramamış. Özellikle geçen hafta başında "2013-2015 Protokolüne onay verildiyse hükümetten çekiliriz" açıklamasını yapan TDP Genel Başkanının, onay verildiğinin ortaya çıkmasından sonra hükümetten çekilmemesi, TDP'ye olan güveni sarstığı kesin.

Kapalı Kutu

Çözüm sürecinde ne olup bittiğini anlayabilmiş değiliz.

Sınırımızda kıpırdanmalar yaşanmakta…

PKK terör örgütünün Suriye kolu, Suriye’nin kuzey bölgelerinden bazılarını hâkimiyetine geçirmiş durumda…

İçeride ise, Kürtçülük yapmaktan başka hiçbir fonksiyonları olmayan BDP sözcüleri, AK Parti üzerinden Türkiye Cumhuriyeti Devletini tehdit etmekteler.

AK Partiden sahaya yansıyacak hamleler gelmediğinden…

BDP sözcüleri, hem kelimenin kantarını kaçırıyorlar…

Hem de söz söyleme üslûbunda şirazeden çıkıyorlar…

Ben, daha önceki yazılarımda da ifade etmiştim…

Ben Asıl Sizin Şaşırmanıza Şaşırıyorum

Yazar: 
Kerem Güner
Yazının Yazıldığı Tarih: 
26 Temmuz 2013
Tasavvuf düşünürü ve avukat Ömer Tuğrul İnançer' in, TRT'te yayınlanan ramazan programında hamile kadınlarla ilgili olarak, ''Kanunda bile doğumdan önce anne adayına, evinde otursun diye izin veriliyor. Sokakta gezsin diye değil.'' türünden açıklamalar yaparak, kadınlara gidin evde oturun demesine hiç şaşırmadım. Erkeğin kadın üzerinde kurmaya çalıştığı tahakküm yeni birşey değil çünkü. Primitif toplumlarda kadının doğurması ile cinsellik arasındaki bağın kurulmasından bu yana kadın bedeni üzerinde erkek egemen toplumun  iktidar kurma mücadelesinin süregeldiği bilinen birşeydir.  Aristo'ya göre kadınların vücudu erkeklerin tohumlarını ekeceği bir pasif varlıktı. Bakara Suresi 'nde yer alan "Eşleriniz sizin nesil yetiştiren tarlanızdır '' diyen ayetten yaklaşık bin sene evvel , Sofokles, kadınların sürülecek bir tarla olduğunu söylemişti .

Bu Konuyla İlgili Hadis Var Kardeşim

“Allah ahirette Peygamberlere kimliğini kanıtlamak için bacağını açıp baldırını gösterir.”

“Allah benimle görüştü ve el sıkıştı. Elini iki omuzum arasına koydu. Öyle ki parmaklarının soğukluğunu iki göğsüm arasında hissettim.”

“Dinini değiştireni öldürün.”

“Ölü, ailesinin kendisi için ağlamasından dolayı azaba uğratılır.”

“Kadınlar arasında iyi kadın, yüz tane karga arasında alaca bir karga gibidir.”

“Peygamber Medine’de bir Yahudi tarafından büyülendi. Günlerce ne yaptığını bilmez durumda ortalıkta dolaştı.”

“Peygamberimiz’e sihir yapılmıştı. Öyle ki hanımları ile cinsi münasebette bulunmadığı halde bulunduğunu zannederdi. Süfyan bunun en şiddetli sihir olduğunu söylemiştir.”

Varis için vasiyet yoktur.

Gezi Ruhunu Anlamayan CHP

Evet, Gezi Ruhunu anlamayan ya da anlayan ama işine gelmeyen bir CHP…

 

Gezi Parkı’nda ne vardı?

 

Yardımlaşma, dayanışma, paranın geçmediği bir sosyal alan, sosyal yaşam.

Paranın kullanılmayacağı bir sosyal yaşam ütopyası..

 

Genci, kadını, yaşlısı para, pulla değil, önce doğaya, çevreye sonra ülkesine sahip çıkma ruhuyla göstermişti, Cumhuriyet devriminin en halkçı eylem ve direnişini.

 

Kendi düşüncesini dikkate almayanlara karşı, yalakalığa, yandaşlığa, paranın her şeyi satın alabildiği bir dünyaya karşı…

 

Siyasetin egemen güçlerin, sermayenin, rantın tekelinde olmasına bir tepkiydi Gezi Direnişi.

Peki, CHP’nin bu manzara ve talepler karşısında önümüzde ki belediye seçimleri için aday adaylığı ücreti olarak 5 bin lira istemesini bu ruhla nasıl bağdaştıracağız?

5 Ağustos’ta Silivri, Özgürlük Kalesi Olmalıdır

Beş yıldan fazla süren Ergenekon davasında sona gelindi. Ergenekon davasında artık kararların, 5 Ağustos 2013 Pazartesi günündeki duruşmada, yargıçlar tarafından okunması bekleniyor.

Sanıklar için beklenen cezaların, tıpkı Balyoz davasında olduğu gibi, çok ağır cezalar olması kuvvetle muhtemeldir. Çünkü Ergenekon Davası aslında hiçbir zaman ve hiçbir biçimde hukuki bir dava olarak yürütülmemiştir.

Kürdistan Federe Devleti Değil, Büyük İsrail Devleti

Yazar: 
Koray Kamacı
Yazının Yazıldığı Tarih: 
30.07.2013

Evet, son zamanlarda Suriye’yi bıraktık kuzeyini konuşmaya başladık. Oysa biz yazdığımız yazılarda birçok defa Suriye’nin kuzeyine (Özellikle Kamışlı bölgesi) çok dikkat edilmesi gerektiğini ve bu hareketlenmenin iyi takip edilip, buna karşı düzgün bir savunma refleksi geliştirilmesini birçok defa belirtmiştim. Ama şu gerçeği mutlaka belirtmeliyim: Eğer Ortadoğu’da bir bahar yaşanıyorsa o da Kürt Baharıdır. Irak’ta de facto bağımsızlık, Türkiye’de malum çözüm süreci derken, şimdi de Suriye’de PYD (Partiya Yekittiya Demokrat) öncülüğünde özerkliğin yolu açılıyor. Ancak PYD’nin en büyük derdi Suriye’de şeriat Devleti isteyen radikal İslamcı gruplar. (Özellikle El-Kaide)

Yaşanan gelişmeler elbette özerkliğin ayak sesleridir.

Başbakan, Ekranlarda Daha Az Görünse Ve Konuşsa Ne Kaybedilir?...

Başbakan Erdoğan, siyaset dilini gittikçe kutuplaştırıcı ve ayrıştırıcı bir üslûba döndürmekte...

Sayın Erdoğan, İmam Hatip Liseleri Mezunları ve Mensupları Derneği'nin iftar yemeğinde bir konuşma yapmış...

****

“Türkiye'deki imam hatip lisesi mücadelesi bir müminin hadiseler karşısında nasıl tavır takınması gerektiğine çok güzel bir emsaldir. Milletin değerlerinin yok sayıldığı, ayaklar altında alındığı süreçten geçtik. İbadethanelerimizin ahırlara, depolara, müzelere çevrildiği, kapılarına kilit vurulduğu, ezanın susturulduğu, yerine çirkin bir şarkının minarelerden söylendiği günlerden geçtik. Kuran'ı öğrenmek ve öğretmek yasaktı. Çocukların kendi dinlerini, kendi geleneklerini, tarihlerini ecdadını öğrenmeleri suçtu. Evinde belli kitapları bulundurmak dahi suçtu. Bir toplum kendi köklerinden, değerlerinden, kendi özünden koparılmak, kendisine yabancılaştırılmak istendi. Ağır zulümler yaşandı Zifiri karanlık günlerden geçildi. Öyle bir iklimde umudunu kaybetmeyen, imanını yitirmeyen, ağır imtihana göğüs geren gönül insanları ortaya çıktı. Bu insanlar isyan edip sokağa çıkmadı. Eline pala, molotof alıp dolaşmadı, elinde taş, sopa dolaşmadılar. Bu insanlar ellerine silah alıp dağa da çıkmadılar. Gayrimeşruluğu akıllarının ucundan dahi geçirmediler. Her tehdide, baskı ve zulme sabırla dayandılar ve ortaya bu eserleri çıkardılar. Eğer zulmün ve baskının en ağır olduğu günlerde ağabeylerimiz, büyüklerimiz umutsuzluğa, hüzne kapılsalardı belki biz bugün burada olmayacaktık.” (www.sabah.com.tr)

****