Temmuz 2013

Fırat ve Dicle Çıkmazı

Yazar: 
Alper YILMAZ

Geçmişten geleceğe önemini yitirmeyen havzaları, büyük uygarlıkların ve devletlerin öncü yerleşim merkezi olarak süregelmiştir. Özellikle hayatını tarım ile idame ettiren uygarlıklar, su havzalarında yerleşimlere önem vermiştir.’Su’ farklı alanlarda kullanılması nedeniyle, birçok uygarlığın vazgeçilmezi olmuştur. Bu bağlamda, ülkeler arası su kaynaklı problemler de ortaya çıkmıştır. Herkesin bildiği gibi bu kaynakların en önemlisi Mezopotamya da yer alan “Fırat ve Dicle” nehirleridir. Özellikle su sorunsalı ilk olarak Mezopotamya ve çevresinde gündeme gelmiştir. Dicle nehri, Türkiye’de doğmaktadır. Daha sonra Irak topraklarına geçip, buradan Basra körfezine dökülmektedir. Fırat nehrini ele alacak olursak, Türkiye’nin en verimli su potansiyeline sahip nehridir. Türkiye’den doğar daha sonra, Suriye ve Irak topraklarına geçer. Bu durum beraberinde zaman zaman üç ülke arasında krize yol açmaktadır. Fırat ve Dicle nehirleri konusunda ilk kriz, Türkiye ile Suriye arasında yaşanmıştır.

Ortadoğu Kilidinde ABD’nin Anahtar Rolü

Yazar: 
Koray Kamacı
Yazının Yazıldığı Tarih: 
30.06.2013

                 ABD, İsrail, İngiltere, Fransa, Almanya, Rusya ve Çin’in yanı sıra birçok ülkenin taraf olacağı bir kıyamet provası yakındır. Burası Ortadoğu ve Allah bütün Peygamberlerini bu coğrafyaya göndermiştir. Dünyayı şekillendiren tüm medeniyetler ise yine bu coğrafyada ve çevresinde kurulmuştur. Ortada bin yıllık bir Osmanlı… Yani zengin kültürü ile Anadolu… Yani Türkiye… Kuzeyinde Rus, doğusunda Acem, Güneyinde Arap (Abbasi Irak ve Emevi Suriye) ve batısında Grek ve Roma (Şimdi AB) medeniyetleri… Amerikalılar işte bu nedenle bu coğrafyayı kıskanıyor ve bizim coğrafyamızdaki herkesten nefret ediyor. Bir düşünün Amerikalı bir Tarih hocası lise öğrencilerine ne anlatabilir? Çocuklar bizim atalarımız İtalyan mafyası, İrlanda çapkınları, İngiliz Homoseksüelleri, Fransız fahişeleri ve İspanyol kabadayıları buralara gelip devlet kurduk.

Yaşamak Görevdir Bu Yangın Yerinde

Yazar: 
İrfan Değirmenci
Yazının Yazıldığı Tarih: 
2/7/2013

Öyle bir yangın ki, ateşi yıllardır sönmüyor yaktığı yüreklerde...

Ne bir söz söyleyebiliyor insan, boğazı düğümlenmeden; ne bir satır yazabiliyor..

Ne yakılan Türküler yatıştırdı yüreğimizi, ne adanan Şiirler..

 

Bir Yangının nasıl oluştuğunu, kaza mı yoksa kundaklama mı olduğunu uzman itfaiyeciler tespit eder.. Bu durum, dışarıdan çıkış nedeni belli olmayan yangın vakalarında olması gereken bir işleyiştir.

İki Temmuz DoksanÜç günü, havada benzin kokuları, ceplerde kibrit kutuları vardı..

Ve günlerden Cuma idi,; hoşgörü, yaratılanı yaratandan ötürü sevmek, anlamsız ve dış güdümlü nefretin kurbanı oldu o gün..

Katiller ordusunun ellerindeki sopaların, yakılacak ateşe odun olduğu gündü..

Gezi Hareketinin Ortak Paydaları ve Yeni Örgütlülük Biçimleri

Yazar Adı: 
Cihan TUĞAL

Gezi Direnişi’nin gündemi her gün değişiyor ve hareket her gün yeniden tanımlanıyor. Bu, bir taraftan, hareketin gücünü teşkil ediyor. Diğer taraftan da, orta vadede dağılma, fazla bir iz bırakmadan sönümlenme riskini arttırıyor. O halde, hareketin her dönemeçte yeni bir renk kazanma niteliğini olumsuzlamadan, genel bir çerçeve önermek, bir zihin berraklığına vesile olabilir.

Gezi hareketini yaratan ve sürdüren iki “olumsuz” birleştiren, ağaç yıkımı ve polis şiddeti. Gezi hareketi, bunlara karşı olma durumu üzerinden, ortak alanlara sahip çıkmayı ve demokrasi arzusunu da dile getirmiş oldu. Ancak, hareketin olumlu birleştirenleri, olumsuz birleştirenleri kadar güçlü değil.

SAHİ, ATALAY NE DEDİ?

Yazar: 
Tamer Yazar
Yazının Yazıldığı Tarih: 
4-7-2013

Siyaset aktörlerimizin “dilin kemiği yok” misali konuşmalarına hep şahit olanlarız…

Hatta konuşup, ardından da inkâr edişlerinin de…

 

Son örnek mi?

 

Başbakan Yardımcısı Beşir Atalay konuşmuş (!) o dil ve kemik hikâyesinin son “kahramanı” olarak.

Konu mu?

Taksim Gezi Parkı olayları…

Ama sadece olaylar da değil, ama o olayların arkasında duranlar…

İşte tam da o noktada duranlar adına bir iddiası var Atalay’ın, hani ardından “yanlış anlaşıldım” dediği, hatta “demedim” diye de eklediği…

 

Önce o “inkâr” kısmına girelim, başka bir ifadeyle, “ben mi söylemişim” moduna… !

“Gezi Parkı olaylarıyla ilgili söylediklerim bir ajans tarafından bilinçli olarak çarpıtıldı, üzüldüm. Yahudi lobisi veya Musevilere yönelik bir itham söz konusu değil. Ancak bu olayları büyüterek veren yabancı bir medya kuruluşunun arkasındaki sermayeye atıf yaptım. Yoksa Musevilerle ilgili onları incitecek bir söz söylemem. Böyle sunulması kasıtlı. Ben kelimeleri seçerken çok dikkatliyimdir. Üzüntü duydum.”

Çarpıtmak!

İşte bu suçlama müthiş…

Rusya Akdeniz'e Yerleşmenin Peşinde (1)

Rusya, eski Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği (SSCB) bağlarını kullanarak Kafkasya üzerinden Orta Doğu'ya ve Akdeniz'e inmeye hazırlanıyor artık. Petrolün ve doğalgazın Doğu Akdeniz'deki varlığı bölgenin stratejik önemini bayağı arttırdı. ABD'nin ve İngiltere'nin 1960 yılında Kıbrıs Cumhuriyeti kurulurken, Kıbrıs adası üzerinde "Egemen Üs" istemeleri boşuna değildi. Bölgede hidrokarbon yataklarının varlığını tespit etmişlerdi ve bu nedenle de kiralanmış toprak değil, tapusu kendilerine ait bir bölgenin var oluşunu 1960 Kıbrıs Cumhuriyeti Anayasasının içine koydular ve "Egemen" olduğunu da BM'de tescil ettirdiler. ABD destekli İngiltere, 1. Dünya savaşından sonra 1948 yılına kadar Orta Doğu'nun petrol alanları ile Lübnan'dan Libya'ya kadar olan deniz kıyısının da yönetimini elde tutmuştu. İsteselerdi bu bölgeler içinde Cebel-i Tarık Devleti gibi Akrotiri Devleti gibi kendilerine bağlı, devlet statüsünde "Egemen Bölgeler" kurabilirlerdi. O günkü koşullarda kurmak gereği duymadılar. 1950'li yılların ortasında Doğu Akdeniz'de hidrokarbon yataklarının farkına varınca elde kalan son kale Kıbrıs adasında, devlet statüsünde bir üs kurmak zorunda kaldılar. 

Vali, Dedi... Ama Ne Dedi? Peki, Bizler Ne Dedik?

Yazar: 
Tamer YAZAR
Yazının Yazıldığı Tarih: 
1/7/2013

Dünyada eşine az rastlanır derinlikte bir hoşgörüye sahip olan ilimizde…

Medeniyetler beşiği ilimizin gökkuşağı misali farklılıkları…

Barış ve kardeşliğimizin vazgeçilmez öğesi…

Hoşgörünün en nadide örneği…

Birlik ve beraberliğimizin ortak paydası…

Sevgi, barış ve hoşgörü iklimi…

 

Tüm bu kısa kısa alıntılar, Hatay Valisi tarafından yazılı olarak paylaşıldı Saint Pierre Bayramı kutlamasına dair…

Hani okudukça “cennet”ten yankılanan bir ilahinin fısıldaması gibi…

Ya da “kusursuzluğun” resmi gibi…

Türkiye'de ve OECD Ülkelerinde Eğitim Harcamaları

Kaynak Yazarı: 
İ. Bakır ARABACI
Yazım Yılı: 
2011

Devlet, İdeoloji ve Eğitim

Kaynak Yazarı: 
Halis ÇETİN
Yazım Yılı: 
2001

TEK ÇÖZÜM AŞAĞIDAN YUKARIYA DEĞİŞMEK

Yazar: 
BURHAN İŞCAN
Yazının Yazıldığı Tarih: 
07.07.2013

İş devlet yönetmeye gelince değişir. İnsanın en büyük düşmanı yine kendisidir. Başkaları ona ancak onun izni kadar kötülük yapabilir. “İnsan zalimdir, çünkü o çok cahil bulunuyor” Ahzab Suresi 72. ayet. Bu ayete göre sorgulamayan insan cahildir bu cahilliği önemsemediği içindir ve kendisini kötü duruma sokmaya izin vermiştir. Sorgulatmayan insanda cahilliğini kamufle eden diktatördür. Bir politikayı ancak bir kaç kişi oluşturabilir, fakat hemen hepimiz politikaları yargılayacak yeteneklerde olmalıyız. Bir Müslüman gerçek bir iman sahibi olarak ibadet ediyor ve ilmiyle(Kuran’la) amel ediyorsa HİKMET sahibidir. Yani BASİRDİR, FURKAN(doğruyu yanlışı ayıran) ZÜHT(değerliyi değersizi ayıran), RÜŞT, İZAN, FERASET, BELAGAT, HİLM , SELAM sahibidir. Politikayı olgunlaştırmak sonuçlarının önceden düşünülmesi ile mümkündür. Her politikanın sonuçları; sonuca etki edebilecek tüm sebepler düşünülerek tartışılma sonucu arzu edilen sonuca uydurulur. Bu bir çeşit test demektir. İlkel test metodu deneme ve yanılma yöntemidir. En çağdaş test yönetimi bilgisayar simülasyon programları ile test etmedir. Fakat her çağa uygun test metodu; istenilen sonucun ve sonuca etki eden sebep ve nedenlerin tartışılması ile hemfikirlilik içinde karar vermektir. Bu yüzden Allah kitapta; şurayı ve istişareyi; peygamberimizde icmayı emretmiştir. Bu yüzden, ben her şeyi bilirim ukalalığında yapılan işlerin kötü sonuçla bitmesi hata değil suçtur. Görevi ihmal, kötüye kullanmak, suistimal suçlarının kaynağı suçtur.